20 Mart 2025 Perşembe
Eğitim-İş Sendikası Bursa Şubesi eski Başkanı Özkan Rona yaptığı sosyal medya paylaşımı nedeniyle gözaltına alınmıştır.
Özkan Rona İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alınması sonrası sosyal medyadan yaptığı “Dayanışma Sandığı ile olmaz ‘ … elle , taşla, sopayla …’” Paylaşımı gerekçe gösterebilerek 19 Mart Çarşamba akşamı evinden gözaltına alınmış ve gece emniyet nezarethanesinde tutulmuştur.
Özkan Rona’nın düşüncesini açıkladığı için gözaltına alınması Eğitim-İş tarafından sabah saatlerinde Bursa Emniyet Müdürlüğü önünde yapılan açıklama ile protesto edilmiştir.
Emniyet önünde yapılan açıklamada konuşan Eğitim İş Genel Örgütlenme Sekreteri Bülent Metin, “Özkan Rona, Mustafa Kemal Atatürk’ün Bursa Nutkundan alıntı yaptığı bir sosyal medya paylaşımı nedeniyle gözaltına alındı. Bu gözaltı ülkede hukuksuzluğun, baskının ve ifade özgürlüğüne yönelik ağır saldırıların geldiği noktayı bir kez daha gözler önüne sermektedir. İktidarın korkusunun ne denli büyüdüğü açıktır. Bu gözaltı, sadece Özkan Rona’ya değil, cumhuriyet değerlerine, ifade özgürlüğüne ve demokrasiye karşı yapılmış bir saldırıdır. Siyasi iktidar, baskı ve korku rejimi yaratma çabasıyla kendisine muhalif gördüğü herkesi sindirmeye çalışmaktadır. Ancak bilinmelidir ki, ne bu gözaltılar ne de hukuk dışı uygulamalar bizi bir adım geri attırmayacaktır” demiştir.
AKP’giller Laik Cumhuriyeti yıkarak Türkiye’yi Ortaçağ karanlığına hapsetmek amacıyla Ortaçağcı Faşist bir din devleti inşa etme sürecini hızlandırmışlardır. Bu amaçlarına ulaşmak için birçok maddesini değiştirdikleri 12 Eylül Faşist Anayasa’nın bile gerisine düşürdükleri Anayasayı, kanunları tanımaz bir fütursuzluğa ulaşmışlardır.
Özkan Rona saat 15.30 civarında adli kontrol ve yurtdışı yasağı kararıyla serbest bırakılmıştır.
Baskılar, gözaltılar bizleri yıldıramaz!
Gün Gelecek Devran Dönecek AKP Halka Hesap verecek!
Halkçı Kamu Emekçileri
Mustafa Kemal Atatürk’ün askeri dehası sayesinde Türk’ün, Kürt’ün, Arap’ın, Laz’ın, Çerkez’in, Alevi’nin, Sünni’nin, kadının-erkeğin, yaşlının-gencin ölümüne omuz omuza verdiği, topyekûn bir direniş destanıdır Çanakkale!
Emperyalist Yedi Düvele geçit yok demenin diğer bir adıdır Çanakkale!
Tüm Mazlum Ulusların Emperyalizme Karşı İlk Zaferidir Çanakkale!
Yıkılmak üzere olan bir imparatorluğu paylaşmak üzere dünyanın en büyük armadasını Çanakkale Boğazı’na yığan Emperyalist Yedi Düvele karşı, var oluş ve yok oluşun amansız savaşıdır Çanakkale…
Bugün ülkemiz ne yazık ki Çanakkale, Kuvayimilliye ve Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mızın kazanımlarının yitirildiği bir döneme girmiştir. Bu zaferlerimizin üzerine inşa edilmiş olan, kısmen de olsa Laik Türkiye Cumhuriyeti’nin, yasaması, yargısı, ordusu, milli eğitimi, üniversiteleri, sağlığı, maliyesi vb. tüm kurumları ABD uşağı AKP’giller tarafından yıkıma uğratılmıştır.
Bu nedenle ABD ve AB Emperyalizminin yarısömürgeleri haline getirdiği ülkemiz için tek çıkar yol, tek kurtuluş yolu; halkımızın 110 yıl önceki ruhla ABD-AB Emperyalizmine ve onların yerli işbirlikçilerine karşı İkinci Kurtuluş Savaşı vermesidir. Bu mücadelede ilham alacağımız kaynaklardan biri de kuşkusuz Çanakkale Zaferi’mizdir.
Ne diyordu Mustafa Kemal?
“Bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı, bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücadeleyi öngören bir mesleği takip eden insanlarız.”
İşte biz de aynen bunu savunuyoruz. Ne bir eksik, ne bir fazla…
Bu nedenle Çanakkale Zaferi’mizi savunuyor ve sahipleniyoruz.
Yaşasın Çanakkale Zaferi’miz!
Emperyalistler, İşbirlikçiler, Geldikleri Gibi Gidecekler!
Halkçı Kamu Emekçileri
Suriye’de Alevi inanca sahip masum sivillere yönelik katliam
Kan, gözyaşı, katliam, soykırımdan başka bir şey getirmeyen ve getirmeyecek olan ABD Emperyalist Alçağının BOP’unun bir sonucudur!
ABD ve AB Emperyalistleri; dünyanın bütün mazlum halkları için kan, gözyaşı, ölüm, katliam, soykırım, yağma, talan ifade eder. İnsan soyunun baş düşmanı ABD ve AB Emperyalistleri; kendileri gibi acımasız, kan dökücü, verilen her türlü emre koşulsuz itaat eden, kendi halkına ihanet ve halkı kandırma potansiyeli çok yüksek olan, vatan ve halk düşmanlığı tescillenmiş olan, makam, mevki, para, pul, iktidar koltuğu uğruna insanlığından çok kolay sıyrılabilen, korkak, yüreksiz, vicdan taşımayan, her türlü insani değerden arınmış olan ve kullanım süresi dolduğunda da tuvalet kâğıdı gibi kullanılıp çöpe atılacak yerli işbirlikçileri bulurlar, devşirirler, piyasaya sürerler, iktidara getirirler, Halkların başına bela ederler. Kısacası Halk Düşmanı Emperyalistler bir ülkeye girdiler mi, zulümlerini, sömürülerini, işgallerini sürdürebilmek için vatanına ve halkına rahatlıkla ihanet edebilecek en gerici sınıflarla işbirliği yaparlar. Suriye’de olduğu gibi.
Suriye’de El Kaide, IŞİD ve El Nusra kalıntısı ve onlardan türeme HTŞ’nin Alevi İnanca sahip insanlara yaptığı ve binden fazla genç, yaşlı, kadın ve çocuk masum, korumasız insanın yaşamını yitirdiği alçak katliam, Ortaçağcı Gericiliğin karanlık, acımasız, ahlaksız, vicdansız yüzünü tüm dünyaya göstermiştir. Tüm dünya, insanlığı ortaçağ karanlığının dehlizlerine götürüp orada hapsetmeye yeminli Ortaçağcı Gericiliğin insana ve insana dair her şeye düşman yüzüyle birkez daha yüzleşti. Tüm dünya Suriye’de, ABD ve AB Emperyalistlerinin, Ortadoğu’yu küçük site devletçiklerine bölme, halkları birbirine kırdırma, Ortadoğu’nun bütün yeraltı kaynaklarına el koyma ve kontrol etme projesi olan BOP’un sonuçlarını görüyor ve acı acı izliyor,
Tüm Dünya, Ortaçağcı Dinciliğin bukalemun gibi sadece kabuk değiştirdiğini, kravat takmakla, sakal küçültmekle karanlık yüzlerinin aydınlanmadığını, kendileri gibi düşünmeyen, farklı inançlara sahip insanlara karşı katliamcı yüzlerinde hiçbir değişiklik olmadığını görüyor. HTŞ denilen IŞİD, El Kaide ve El Nusra kalıntısı bu güruh geçmişte IŞİD ne yapıyorsa bugün Suriye’de aynısını yapıyor.
Şu artık çok net: ABD Emperyalist Haydudu BOP’unu nerede uygulamaya koyuyorsa orada Suriye’dekine benzer katliamlar yaşandı, yaşanıyor, yaşanacak. Dünya bunu paramparça edilen yüzbinlerce masum sivilin hayatını kaybettiği Irak’ta, Libya’da gördü. ABD kuklası, yetiştirmesi Ortaçağcı Taliban’ın özellikle kadınlara zulmettiği, insan yerine koymadığı Afganistan’da gördü. ABD Emperyalistlerinin vatan ve halk düşmanı BOP’unun başka türlü hayata geçirilmesi kesinlikle mümkün değildir. Mutlaka BOP ile birlikte kan, gözyaşı, katliam, soykırım olacak.
Biz Halkçı Kamu Emekçileri olarak hançeremizi yırtarcasına: “Yugoslavya, Irak, Libya, Suriye… Sıra Sende Türkiye” diyerek bağırmaya, kamu emekçilerini ve halkımızı uyarmaya devam ediyoruz. Çünkü ABD Emperyalistlerinin yerli işbirlikçileri AKP’giller eliyle adım adım ülkemiz açısından Yeni Sevr demek olan BOP çerçevesinde en az üç parçaya bölünmeye doğru götürülüyor. Mustafa Kemallerin, İsmet İnönülerin kurduğu Laik Cumhuriyet enkaza çevrildi. Onu külleri üzerine BOP yolunda Ortaçağcı Faşist Devleti inşa ediliyor, Ortaçağcı AKP’giller eliyle.
İşte Irak’ta, Libya’da, Afganistan’da, en son Suriye’de görüldüğü gibi BOP kandır, gözyaşıdır, katliamdır, soykırımdır. O nedenledir ki aydınım, demokratım, ilericiyim, devrimciyim diyen her kişinin, siyasetin, partinin sloganı:
“Katil ABD ülkemizden, Ortadoğu’dan Defol”
Şu an için en temel ve birincil görevi de, ABD Emperyalistlerinin halkımızın başına ördüğü Yüzyılın Felaketi AKP’giller İktidarından kurtulmak ve bunun için mücadele etmek olmalıdır.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak; Ortaçağcı Gericiliğin Suriye’de Alevi İnancına sahip insanlara yönelik alçakça katliamını lanetliyoruz. Ülkemizi bir Irak’a, bir Libya’ya, bir Afganistan’a, bir Suriye’ye dönüştürmeye çalışan, Yeni Sevr’in adı olan BOP Çerçevesinde en az üç parçaya bölmeye doğru adım adım götüren ABD ve AB Emperyalistlerine ve Yerli İşbirlikçilere karşı:
“Söz konusu vatansa gerisi teferruattır”,
“Bağımsızlık Bizim Karakterimizdir”,
“Vatan Aşkını Söylemekten ve Gereğini Yapmaktan Korkar Hale Gelmektense Ölmek Yeğdir” şiarıyla mücadele etmeye devam ediyoruz, devam edeceğiz.
Halkçı Kamu Emekçileri
Sağlık Böyle Gitmez!
14 Mart modern anlamda Tıp okullarının ülkemizdeki kuruluş tarihidir. İlk Tıp okulu II. Mahmut döneminde, 1827 yılında İstanbul’da Tıphane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire adıyla kurulmuştur. 14 Mart 1919 tarihinde, İstanbul’da Tıp Öğrencileri Hikmet Boran önderliğinde, Yedi Düvel Emperyalistlerinin ülkemizi işgaline karşı protesto eylemi gerçekleştirmişlerdir. Bu tarihten sonra 14 Mart Tıp Bayramı olarak kutlanmaya başlanmıştır. Günümüzde 14 Mart Tıp ve Sağlık alanında ülkemizde yaşananların tartışıldığı bir gün haline gelmiştir.
12 Eylül 1980 Faşist darbesinden sonra, ülkemizi yöneten iktidarlar, Sağlıkta Reform adı altında daha çok Sağlık alanını bir özelleştirme alanı haline getirmişlerdir. Fakat son 23 yıldır ülkeyi yöneten AKP iktidarı döneminde uygulamaya giren Sağlıkta Dönüşüm programı, halkın sağlığa erişimini daha da zorlaştırmıştır. Özel hastanecilik teşvik edilmiş, devlet eliyle özel hastanelere kaynak aktarımı sağlanmıştır. Performans düzeni ile, parça başı iş gibi çalışanların yaptıkları işin niteliğine değil, yalnızca niceliğine bakılır olmuştur. Sağlık çalışanları arasındaki ekip anlayışı bozularak, bireysel performanslar değerlendirilir olmuştur. Sağlık Çalışanlarının doktor, hemşire, hizmetli, laborant birlikte kurdukları sendikaların yerini, hekim ve hemşire adını kullanan sendikalar almaya başlamıştır. Çünkü bu programın yürümesi için, programda da ifade edildiği gibi Sağlık çalışanı gruplarının birbiriyle çatışması öngörülmüştür.
Birinci basamak sağlık hizmetleri bir kamu hizmeti olmaktan çıkartılıp yarı özel hale getirilmiştir. Aile Sağlığı Merkezleri için bir standart oluşturulmamıştır. Binası olmayan binlerce Aile Sağlığı Merkezi açılmıştır. Sanal ASM denen bu binaların tüm masrafları doktorların üzerine yıkılmıştır. Kuralsız, eşit olmayan bu durum, büyük bir adaletsizliktir.
Sağlık Çalışanları içinde 4924 sözleşmeli çalışma düzeninde daha yüksek ücretler ile görevlendirmeler yapılmış, ama aynı hastanede aynı görevi yapan sağlık çalışanları arasında büyük farklılıklar yaratılmıştır.
Tüm bunlar yetmezmiş gibi Yap-işlet devret modeliyle yapılan Şehir Hastaneleri eliyle yerli-yabancı parababalarına milyarlarca dolar aktarılmıştır. Hasta garantisi verilen bu modelde, uzun yıllar parababalarına kaynak aktarımı sürecektir.
Sağlık Emekçileri olarak yedi gün 24 saat sürekli hizmet üretiyoruz. Hayatımızın önemli bir kısmında gece çalışıyoruz. Gece çalışmak Sağlık Çalışanları için büyük bir hastalık riski anlamına geliyor. Gece çalışan Sağlık Çalışanlarında, Kanser, Kalp-Damar Hastalıkları, Diyabet, KOAH, Anksiyete daha çok görülüyor. Yaşam döngümüz bozuluyor. Gece çalışması dünyanın çoğu ülkesinde daha yüksek olarak ücretlendiriliyor. İş yasamızda, gece mesaisi ayrı değerlendiriliyor. Pek çok toplu sözleşmede işçi statüsünde çalışanlar gece çalışmasında daha yüksek ücret alıyorlar. Kamu Sağlık Çalışanlarının da Gece Çalışması Karşılığında Gündüz mesaisinin iki katı ücret almaları gereklidir. Bunun mücadelesi tüm sağlık çalışanları tarafından örgütlenmek zorundadır.
Tıp Fakültelerinin sayısı yüzü aşmıştır. Gecekondu diyebileceğimiz bu fakültelerde doktor yetiştirmenin olanağı yoktur. Özel tıp fakülteleri de daha çok para kazanma derdindirler. Tıpta Uzmanlık kontenjanlarına da iktidar çok yanlış bir müdahalede bulunmuş ve hızla artırmıştır. Bir planlama dâhilinde kontenjanların oluşturulması gerekirken, birden bire piyasada çok para kazandığı düşünülen branşlarda aşırı kontenjanlar açılmıştır. Bu şekilde uzmanlık eğitimi de içinden çıkılmaz hale gelmiştir. Yeterince eğitim alalamış bir Plastik Cerraha ameliyat olmak ister misiniz? Yeterince eğitim almamış bir Psikiyatriste gider misiniz?
Geçen yıl vatandaşlarımız ortalama 12 kez doktora başvurmuşlar. Bu sayı Avrupa ülkelerinde 6 dır. 20 yıl önce ülkemizde bu sayı 1,5 idi. İnsanlarımız dertlerine derman bulmak için doktor, doktor geziyorlar. Doktor arkadaşlarımız hastalara yeterli süre ayırma konusunda, idareye karşı çıkmak yerine boyun eğiyorlar. Oysa en az her hastaya en az yirmi dakika ayırmak gerekiyor. Doktor başvurularının dörtte biri acillere oluyor. Bu kadar çok acile başvuru olunca, gerçek acil hastayı ayırmak çok güç hale geliyor.
Tüm bu koşullar hastalarımız, özel hastanelere gitmeye zorlanıyor. Zaten özellikli ameliyatların yarısından fazlası artık özel hastanelerde yapılıyor. Geçen Ekim ayında ortaya çıkan Yenidoğan Çetesi skandalı, artık Kralın çıplak olduğunu gösterdi. İktidar Özel Hastaneciliğin kazanması için her şeyi yapıyor. Zaten önemli bir kısım özel hastane zincirlerinin, AKP’li yandaşların elinde olduğu da biliniyor.
Halkın Sağlığı yerine Parababalarının karının önemsendiği yıllardan geçiyoruz. Bu durum hekim bağımsızlığını da büyük ölçüde zedeliyor, mesleki etik ilkelerimizi bozuyor. Halkın Sağlığa Erişimi her geçen gün zorlaşıyor. Hekim, Hemşire, Hizmetli, Laborant tüm Sağlık Çalışanları el-ele, halkla birlikte bu düzeni değiştirmek için mücadele etmek zorundayız. Meslek Örgütümüz olan Tabip Odaları ve Sağlık Çalışanları Sendikaları bu gerçeği görmelidir. Örgütlü mücadele yaratılamaz ise önümüzdeki günlerde Sağlık hizmetlerine erişmek çok daha zor hale gelecektir.
Halkçı Doktorlar
Halkçı Sağlık Emekçileri
Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Süslenmiş̧ vitrinlerin, indirim kampanyalarının, sahte tebessümlerin günü̈ değil!
Bugün, kadınların hayatlarını yangına çeviren işsizliğe, pahalılığa karşı, tacizlere tecavüzlere, tarlada soğuklarda ve sıcaklarda üç kuruşluk yevmiye için güvencesiz bir biçimde çalıştırılmaya, fabrikalarda Parababalarının zenginliklerine zenginlik katmak için köleleştirilen, evlerde mutfakla yatak odası arasına zincirlerle bağlanan kadınların isyan günüdür, mücadele günüdür.
Bugün, kadınlara ezilmeyi, katledilmeyi, sömürülmeyi kader diye öğretmeye çalışanlara karşı bunların kader olmadığını haykırmanın günüdür.
Bizler bu kader diye dayatılan zulümlere, sömürüye karşı çıkanlarız.
Bizler, fıtrat dayatmasına karşı “kadın isyanda güzeldir” diyenleriz.
Bizler kadınlarımızın emeklerinin çalınmasına, katledilmelerine, sokaklarda gezerken rahat olmamasına, ortaçağ karanlığına hapsedilmesine karşı mücadele edenleriz.
Tarihin her sayfasında, en önde, en cesur, en gözü̈ kara kadınlarız biz!
Nene Hatun biziz.
Kara Fatma biziz.
Şerife bacı biziz.
Bu yüzden çalınan emeklere, katledilen bedenlere, kutsanan esaret zincirlerine hayır diyoruz! Okullar tarikat yuvalarına dönerken kız çocuklarının ortaçağ karanlığına hapsolmasına, hayır diyoruz!
Bugün sokaklarda, meydanlarda, fabrikalarda, tarlalarda, evlerin mutfaklarında kutlama yapmıyoruz. Mücadele ediyoruz. Çünkü mücadelemiz zaferle taçlandığında biliyoruz ki ne sömürü kalacak, ne şiddet ne de kadın cinayetleri.
Yaşasın 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü.
Halkçı Kamu Emekçileri