29 Ekim 2024 Salı
Tarihimizin altın sayfalarına adını şanla, şerefle yazılan bir Kurtuluş Mücadelesinin zaferle taçlandırılmasının 101.yıldönümü kutlu olsun. Bu şanlı zaferin adıdır Cumhuriyet.
Asırlar boyunca saltanat sultası altında ezilmiş bir halkın, küllerinden yeniden doğarak Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yeniden dirilmesidir Cumhuriyet.
101 yıl önce Anadolu’yu işgal eden Yedi Düvel Emperyalistlere ve onların yerli işbirlikçilerine karşı Mustafa Kemal‘in “Emperyalistler, işbirlikçiler geldikleri gibi gidecekler!” iradesinin vücut bulmuş hâlidir Cumhuriyet.
100.yılını geçen yıl doldurmuş Genç Cumhuriyetimizin Kurtuluş Destanı öyle büyük ve öyle şanlı bir direniş öyküsüdür ki; bugün hâlâ emperyalistlerin ve onların yerli işbirlikçilerinin uykularını kaçırmaya devam ediyor. Ancak bugün hain emellerine ulaşmak adına çok yol kat ettikleri ne yazık ki acı bir gerçek. 101 yıl önce yaşadığımız ihanetlerle karşı karşıyayız.
Osmanlı Devleti’nin Saltanat düşkünü son padişahı Vahdettin’in kendi bekası uğruna vatanı ve halkını satarak imzaladığı Sevr Antlaşması’nın Mustafa Kemal önderliğinde bir araya gelen Birinci Kuvayimilliyeciler tarafindan parçalanıp, tarihin çöplüğüne atılmasıyla başlayan şanlı Kurtuluş Mücadelemizin bir benzerini tekrar vermek zorunda olduğumuz günleri yaşıyoruz.
AB-D Emperyalistlerinin destekleyerek iktidara taşıdığı din bezirgânı Ortaçağcı gerici AKP’giller 22 yıldır Cumhuriyetin kazanımlarını ortadan kaldırmak için halkı Allah ile kandırarak, rollerini ustaca oynayarak Laik Cumhuriyeti tamamen yıkmak için ellerinden geleni yapıyorlar. Uşaklığını yaptıkları ABD ve İsrail ‘in planı olan ve ülkemizi etnik ve mezhepsel olarak ayrıştırıp bölmeyi hedefleyen BOP çerçevesinde, yerli isbirlikçi AKP ve mecliste at oynatan sözde muhalefet sözcüleri de bu amaçlarına ulaşmak için öncelikle engel gördükleri Laik ve Tam Bağımsız Cumhuriyetin teminatı olan anayasanın ilk dört maddesini tartısmaya açıyorlar. Arkasından Cumhuriyetin yıkılması ve Yeni Sevr planı ile ülkemizin en az üç parçaya bölünmesi anlamına gelen sözde çözüm süreci adına Amerikancı Burjuva Kürt Hareketi olan PKK’nın baş hükümlüsünü meclise davet etme cüretini gösteriyorlar.
Emperyalistlerin 100 yıllık emelleri hiç değismedi. Yerli aktörler de öyle. Dün Vahdettin’di, bugünse iktidarı ve muhalefetiyle, Amerikancılık ortak paydasında birleşen Meclisteki diğer Amerikancı partiler. İsimler değişse de memleketimizi yıkmak isteyen yerli ve yabancı oyuncular hep aynı.
Ancak, ateşten günlerin ateşten gömleğini sırtımızda hissedecek kadar yakıcı olan emperyalist çakalların bu planlarını yine biz İkinci Kuvayimilliye Savaşçıları bozguna uğratacağız.
Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak;
Gerçek devrimci Yurtsever kimliğimizle bir kez daha haykırıyoruz:
Tam Bağımsız ve Laik Cumhuriyeti sonuna kadar savunacağız!
Mecliste iktidarın çevresine õbeklenen irili ufaklı yerli isbirlikçi sözde muhalefete rağmen bu ülkenin gerçek sahipleri bizleriz!
Ekmek ve su kadar vazgeçilmez olan Laik ve Tam Bağımsız Cumhuriyetimizi korumaya ant içtik!
Emperyalistler, İşbirlikçiler Geldikleri Gibi Gidecekler!
Yaşasın Cumhuriyet!
(29/10/2023)
Halkçı Kamu Emekçileri
Bebek ölümleri ile ilgili skandalın gerçek sorumlularının bulunması istendi.
Eski bakan Mehmet Müezzinoğlu’nun hastanesinin de bu katliamın içinde olduğu,
bebek ölümleri devam ederken polisin delil toplamak için dinleme yaptığı, bu arada bebek ölümlerinin devam ettiği, bu vicdansızlığı yapanların yargılamaları için olayın takipçisi olmaya devam edileceği dile getirildi.
Bu skandalların sağlıkta dönüşüm programı ile sağlığın özelleştirilmesinin sonucu olduğu belirtilen açıklama, tüm sorumluların
İnsan sağlığı üzerinden para kazanma hırsı içindeki vicdansızların kontrolsüz bir şekilde bebeklerin ölümünden para kazananların hak ettikleri cezayı alması vurgusuyla sonlandırıldı.
Halkçı Kamu Emekçiler
Okullarımızdaki temizlik, güvenlik ve yardımcı personel yokluğundan çocuklarımızın sağlık ve can güvenliği tehdit altındayken, Milli Eğitim Bakanlığı MESEM aracılığıyla yandaşlara milyonlarca para aktarıyor.
“Ankara’da farklı okulda çekilen fotoğraflarda tuvaletlerin yıkanmadığı ve kirli bırakıldığı, çöplerin biriktiği ve adeta hastalık saçtığı ortaya çıktı. Bu duruma, tasarruf tedbirleri kapsamında okullara yeterince personel alınmamasının yol açtığı belirtildi.
Temizlik personeline sunulan şartlar nedeniyle kimsenin bu alanda çalışmak istememesi ayrıca personel sayısının da düşürülmesi öğrencileri adeta risk altında eğitim almaya mecbur bıraktı.
İstanbul Zeytinburnu’ndaki Basketbol Gelişim Merkezi’nde Türkiye Basketbol Federasyonu (TBF), Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında gerçekleştirilen “İstanbul TBF Basketbol Spor Lisesi” işbirliği protokolü imza törenine katılan Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e okullardaki temizlik problemi soruldu.
Soruya yanıt vermeyen Tekin “Bugün gündemimiz basketbol. Başka bir ortamda onları da konuşuruz” dedi.(https://tele1.com.tr/okullari-pislik-basti-veliler-temizlige-basladi-bakan-tekinin-gundemi-basketbol-1143706/)
AKP’giller, okullarımızı yirmi birinci yüzyılda, bilişim çağında, gerekli hijyen ve sağlık koşullarından yoksun bırakarak salgın hastalıkla yüz yüze kalmalarına ortam hazırlamaktadır. Zaten çocuklarımız azgın hayat pahalılığı ve yoksulluk nedeniyle yeterli beslememekte ve her türlü hastalığa açık hale gelmektedir. Yine bildiğimiz gibi AKP’giller Covid-19 döneminde okullarda öğrencilere bir öğün yemek verileceği sözünü vermişti.
Ancak bütün yaptıkları vurgun ve talanların yanı sıra, yaşam biçimleri yalan söylemek, ikili, üçlü oynamak olan AKP’giller’in daha önce verip de tutmadıkları onlarca sözlerinde olduğu gibi bu sözlerini de tutmayacaklarını biliyorduk, tutmadılar.
MESEM Vurgunu
Araştırmacı Gazeteci Murat AĞIREL 21 Eylül 2024 Cumartesi günkü köşesinde bu vurgun oyununu şöyle açıklıyor:
“Milli Eğitim Bakanlığı’nın MESEM diye bir projesi var. Tam adı mesleki eğitim merkezi. Amaç, öğrencilerin mesleki becerilerini piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda geliştirmek.
Halihazırda resmi rakamlara göre öğrenci sayısı 715 bin 389 kişi gözüküyor. 2 milyon 280 bin “ustalık belgesi”, 1 milyon 855 bin “kalfalık belgesi”, 987 bin 510 kişiye “usta öğreticilik” belgesi verilmiş.
(…)
Büyük bir tekstil şirketinde çalışan üniversite mezunu bir kardeşimiz ulaştı bana. Kendisi hakkında e-Devlet bilgilerine bakarken lise son sınıf öğrencisi olduğunu öğrenmiş. İnanamamış belgesini de almış. Zincirlikuyu İsov Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi 12. sınıf öğrencisi olarak gözüküyor. Kendisinin durumdan haberi yok. Alan olarak “konaklama ve seyahat hizmetleri” diye de belirtilmiş.
Yanlışlık vardır diye okulu aramış. Tam tersine okul yönetimi onaylamış. Acaba sadece ben miyim diye iş arkadaşlarına sormuş. Bu kişilerde aynı şekilde meslek lisesine kayıtlı olduğunu görmüş.
(…)
İdareciler hayali çıraklar gösterip maaşlarını cebe atarak para biriktiriyor.
Yolsuzluğun ortaya çıkarıldığı tarihe kadar 2.7 milyon liralık vurgun yapıldığı belirtiliyor.
Kurulan düzen, geçtiğimiz sonbaharda fark edildi. 2023 Eylül ayında savcılık harekete geçti ve okula operasyon düzenlendi. Müdür yardımcısı H.A. gözaltına alındı, 28 Eylül’de tutuklandı (…)” ()https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/murat-agirel/milli-egitim-uzerinden-adinizi-kullaniyorlar-2249742
AKP’giller bile isteye planlı ve programlı olarak Laik Cumhuriyeti yıkarak yerine Ortaçağcı Faşist Din Devleti kurma hedeflerine adım adım yürüyorlar. AKP’giller, Türkiye genelinde İmam Hatip okulları hariç tüm okullara ödenek göndermeyerek, personel atamayarak okullarımızı çağdaş bilimsel eğitimin dışına itmekte ve tüm okulları Taliban yetiştiren Pakistan’daki Peşaver Medreselerine dönüştürmek istemektedir.
Bu saldırı iki yönlü yapılıyor: Bir taraftan okullar fiziki ve maddi olarak desteklenmiyor, ödenek gönderilmiyor, okullarda tamir, bakım yapılmıyor, başta öğretmen olmak üzere yeterli personel atanmıyor. Diğer taraftan eğitimin içeriği “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile Ortaçağcı bir içeriğe büründürülüyor.
En son Tayyib’in Hulusi’si “Eğitimin amacı ne? Eğitim bilgi değil arkadaşlar. Bilgi üniversitede oluyor. Bilgi meslekte oluyor. Eğitimin amacı bir, Allah korkusu, iki kuldan utanma.” diyerek bu insanlık düşmanı, çağdışı, halkımızı Ortaçağ karanlığına hapsetme düşünceleri ile halkımıza bilim yerine kul kişilikli olmayı reva görürken kızı S. Akar ise Şikago İllinois’deki DePaul Üniversitesi’nde, biological sciences (biyoloji bilimleri)’den Hacettepe Üniversitesi İngilizce Tıp Fakültesine yatay geçişle yerleştiriliyor. (https://www.gazeteduvar.com.tr/baris-terkoglu-yazdi-hulusi-akarin-kizi-hacettepe-tip-fakultesine-usulsuz-girdi-haber-1617176).
Tayyib’in Hulusi’si ne sormak lazım: Allah’tan korkmuyor, kuldan utanmıyor musunuz?
Asla! Bunlar ne Allah’tan korkarlar ne de kuldan utanırlar. Darülharp gördükleri Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkarak, tüm varlığını yağmalamaktır bütün amaçları.
Ancak asla bu amaçlarına ulaşamayacaklar!
Halkımız Birinci Kuvayimilliye’de olduğu gibi İkinci Kurtuluş Savaşı ile tüm hain amaçlarını kursaklarında koyacak ve onları yapımcıları, iktidara taşıyıcıları ABD-AB Emperyalistleri ile birlikte bir daha gelmemek üzere yurdumuzdan atacaktır. (27.09.2024)
Halkçı Kamu Emekçileri
Sendikamız Genel Sağlık İş beşinci olağan Genel Kurulunu yapmaya hazırlanıyor. Otuzbeş yıldır yaptığımız Kamu Emekçilerinin sendikal mücadelesi bu gün, başlangıçtan farklı bir noktaya gelmiştir. İlkin devlet memuru sendika kuramaz diyenler, hükümetin yani işverenin destekleriyle, ayrımcılıklarıyla şu an, en çok üyeye sahip konfederasyon haline gelmişlerdir. Hükümet güdümlü sendikalarla, emekçinin işveren hükümete karşı vereceği sendikal mücadele anlamsız hale getirilmekte, kamu emekçileri böylelikle pasifize edilmeye çalışılmaktadır. Hükümetin sendikaları, işyerlerinde mobbingin, yani yıldırmanın bir aracı haline gelmişlerdir. Örgütsüz halk, köle halk şiarından yola çıkarak, ekonomik-demokratik haklarımız için örgütlenmemiz en öncelikli görevimizdir.
Nasıl bir sendika olacağız?
Haklarımızı nasıl alacağız?
İşverenimiz olan Hükümetin, baskı, yıldırma, sürgün politikalarına karşı nasıl direneceğiz? Soruları bugün temel sorularımızdır.
Bu güçlükleri aşmak ciddi bir şekilde örgütlenip, mücadele etmemiz gerekir. Yalnızca hukuksal mücadele yetmemektedir. Bu hükümetin hukuku ne hale getirdiği ortadadır. Anayasa ve yasalara uymayan hükümet biz emekçilerden, kendi getirdiği dayatmalara uymamızı istemektedir.
Ülkemizi 22 yıldır yöneten AKP iktidarı, emekçilere dünyayı dar ederken, kaptı kaçtı tefeci-bezirgân ekonomisiyle, ülke kaynaklarını yerli-yabancı parababalarına peşkeş çekmiştir. Sağlık alanında sürekli değişen yönetim sistemleriyle, şehir hastaneleri gibi özelleştirme uygulamalarıyla, halkın sağlığı hiçe sayılarak, hastalıklar üzerinden para kazanılan bir düzen yaratılmıştır. Bu arada kendi çevrelerinde hızla zenginleşen bir tabaka oluşturmuşlardır. Cumhuriyetimizin getirdiği laik yaşam düzenine karşı, eğitimde 4+4+4 ortaçağcı medrese uygulaması başta olmak üzere hayatın her alanında yeni engeller yaratmıştır. Bu yıl yeni müfredat programıyla okullarımızda medrese düzeni daha da kurumsallaştırılmıştır. Birlikte yaşamanın ve demokrasinin garantisi olan laiklik, uygulanamaz hale getirilmiştir. Kurtuluş Savaşımızın önderi, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, ders kitaplarından çıkarılmaktadır. Heykellerine saldırılar düzenlenmektedir. AB-D emperyalistleri yüzyıl önce yapamadıklarını, Büyük Ortadoğu Projesi çerçevesinde yaparak, bölgemizi kan gölü haline getirmişlerdir. Yapmamız gereken, “ben orta yoldan gideyim, bana dokunmayan yılan bin yaşasın” deyip bir köşeye çekilmek olmamalıdır.
Bugün kendi alanımızda da yapmamız gereken, Sağlık ve Sosyal hizmet emekçilerinin somut taleplerinden yola çıkarak büyük örgütlenme yaratmaktır.
Son üç yılda üye sayımız geçen dönemlere göre üç katına yakın artmıştır. Son üç yılda getirilen barajlar sendikamızın önüne ciddi engeller koymuştur. Sarı sendikacılık son üç yılda daha gözle görünür hale gelmiştir. Hastane yöneticilerin sendika yönetimlerine gelmesi daha çok gündeme gelmiştir.
Son üç yıldır sendikamız içinde de sorunlar yaşadık. Bunların temelinde, bencillik ve kariyerizm vardır. Bu nedenle de birlikte yola çıkan insanlar süreç içersinde birbiriyle mücadele etmekten, enerjisini iç çekişmeye akıtmaktan başka işe vakit ayıramaz hale gelmektedir. Bu kariyerizm hastalığı mücadeleyi daraltmaktadır. Bizim gibi kendine mücadeleci sendika diyen bir sendikada bu kadar çok iç sorunların olmaması gerekir.
Sendikamız mesleki haklar konusunda açtığı davalarda önemli başarılar kazanmıştır. Fakat bu kazanımları daha üst bir noktaya taşımak için daha gidilecek çok yolumuz vardır. Sendikal anlayışımızı emekçi sınıfların yanında, sınıf sendikacılığı anlayışı ile geliştirmek zorundayız. Yoksa var olan onlarca sendikadan biri oluruz ama sağlık emekçilerinin umudu olamayız. Kendi haklarımıza da sahip çıkamayız. Bunun için:
1.Demokratik merkeziyetçilik ve sınıf ve kitle sendikacılığı ilkelerine bağlı
2.Bütün işleyişi şeffaf
3.Üyelerin karar mekanizmalarına katıldığı
4.Komisyonları aracılığıyla örgütlenmenin tabana yayıldığı bir sendikal mücadele ile planlı, programlı bir şekilde çalışırsak altından kalkamayacağız bir sorun olamaz.
Bu nedenle kongremizde bilimli, bilinçli, istekli ve mücadeleyi sürükleyip götürecek arkadaşlarımızın kurullara seçilmesi istiyoruz.
Biz Birinci Kuvayimilliyecilerin, Bağımsızlıkçı, Antiemperyalist, Yurtsever, Devrimci ruhuyla, heyecanımızdan bir an bile kopmadan, çoluk çocuk, ev, iş güç demeden ve sonunu düşünmeden, fedakârca, bilinçlice bu görevi üstlenmeye hazırız.
Biz ABD ve AB Emperyalistlerine, Yerli Satılmışlara karşıyız. İnsanlığı Ortaçağ Karanlığına götürmeye yeminli Ortaçağcı Şeriatçılara karşıyız. Ve inanıyoruz ki mücadele örgütlenmeden, mücadele yükseltilmeden kaybettiğimiz Laik Cumhuriyet’in hiçbir kazanımını geri alamayız.
Ülkemizi çok zor günlerin ve çetin mücadelelerin beklediği şu dönemde bilimli, bilinçli, inançlı, kararlı, cesaret vatanına sahip ve bu çetin mücadelenin ağırlığını kaldırabilecek Genel Sağlık İş’lilerle bu sürecin üstesinden gelinebilir. Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçilerini hiçbir şekilde kategorize etmeden; dil, din, ırk, siyasi görüş farkı gözetmeden, en geniş biçimde kucaklayacak, ekonomik demokratik haklarımızın peşinden koşacağız.
Emekçiyiz Haklıyız Kazanacağız!
Yaşasın Genel Sağlık İş!
Yaşasın Birleşik Kamu İş!
HALKÇI SAĞLIK VE SOSYAL HİZMET EMEKÇİLERİ
Çok kısa bir süre önce, okul yönetimi öğrenci velileri ile sınav öncesinde yaptığı bilgilendirme toplantısında, “Bu okulda namaz, başörtüsü, Kuran, oruç tartışılamaz”, “Biz Müslümanların tarafındayız. O yüzden şort giyen öğrenciye de karışırız, başörtüsü takmayan öğrenciye de karışırız, sokakta da yapıyoruz bunu” diyerek tehditler savuran ve başını kapatmayan kız çocuklarımızın müdürlüğünü yaptığı okulda okuyamayacağını söylemiyle gündeme gelen AKP’giller’in okul müdürü Ergin Kaya Kırbıyık, beslediği Ortaçağcı emelleri doğrultusunda, Laik Cumhuriyet’e saldırmaya hız kesmeden devam ediyor.
20. 09 2024 tarihli basına yansıyan haberlerde, Ortaçağcı gerici Kırbıyık’ın, bu kez de okulundaki kadın müdür yardımcısının kapısını tekmeleyerek kırdığı ve kadın müdür yardımcısına yaklaşık bir yıldır mobbing uyguladığı yer aldı.
Israrla söylüyor, yazıyoruz bu olay tekil bir olay değildir diye.Yine ısrarla söylüyor, yazıyoruz. Bunlar, Laik Cumhuriyet Okullarını Peşaver Medreselerine çevirmekle görevli, kadınlarımızı, küçücük kız çocuklarımızı birer Ortaçağ kölesi-cariyesi yapma iğrenç özlemleriyle yanıp tutuşan hainlerdir. Bunlar özel seçilmiş kadrolardır, birçok siyasetçi ve aydınının sandığının tam aksine bunlar liyakatsiz filan değildir. Bunlar AKP’gillerin taşlarını ördükleri Ortaçağcı Faşist Din Devletinin liyakatli kadrolarıdır. Bu anlaşılmadan, başta Türk eğitim sistemi olmak üzere Türkiye’nin hiçbir problemi tam olarak anlaşılamaz.
Dolayısıyla Türkiye için laiklik, laik ve bilimsel eğitim hava kadar, su kadar önemli ve değerlidir.
Halkçı Kamu Emekçileri olarak demokratik, laik, bilimsel ve parasız eğitim mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz. Güzel yurdumuzun Taliban Afganistan’ı gibi Ortaçağcı Faşist Din Devletine götürülmesine izin vermeyeceğiz. (21.09.2024)
Halkçı Kamu Emekçileri