DOLAR 33,9818 0.11%
EURO 37,7251 -0.39%
ALTIN 2.726,78-0,69
BITCOIN 18400120.37718%
İstanbul
25°

HAFİF YAĞMUR

04:50

SABAHA KALAN SÜRE

Halkçı Kamu Emekçileri

Halkçı Kamu Emekçileri

04 Eylül 2024 Çarşamba

Sendikamız Eğitim-İş’in 7. Olağan Genel Kurulu’nda Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarakbir kez daha Devrimci Sınıf Sendikacılığının bayrağını dalgalandırdık!

Sendikamız Eğitim-İş’in 7. Olağan Genel Kurulu’nda Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarakbir kez daha Devrimci Sınıf Sendikacılığının bayrağını dalgalandırdık!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Eğitim-İş Sendikamızın 7. Olağan Genel Kurulu, 31 Ağustos-1 Eylül tarihlerinde Ankara’da yapıldı. Tıpkı geçen kongrelerde olduğu gibi bu kongrede de Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak Devrimci Sınıf Sendikacılığının bayrağını biz dalgalandırdık.
Kongre öncesinde yürüttüğümüz hazırlık çalışmalarında sosyal medya paylaşımlarını yoğun bir şekilde gerçekleştirdik. Kongre bildirimizi Eğitim-İş tabanına ve delegelere farklı yollardan ulaştırdık. Merkez Yönetim Kurulu, Denetleme ve Disiplin Kurulları da dahil olmak üzere hazırladığımız 13 kişilik liste, kongrede Devrimci Sınıf Sendikacılığının bayraktarlığını üstlendi.
Kongrenin ilk gününde, Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri adına H. Elif Yıldız, Türkiye’nin güncel siyasi meseleleri ve sendikamız Eğitim-İş’in içinde bulunduğu duruma dair kapsamlı bir konuşma yaptı. Elif Yıldız’ın konuşması, salondaki delegeler tarafından büyük bir ilgiyle dinlendi, olumlu tepkiler aldı.
Seçimlerin yapılacağı ikinci gün ise listemizdeki diğer yoldaşlarımız, yaptıkları etkileyici konuşmalarla sendikada farklı olanın yalnızca Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olduğunu açıkça gösterdiler. Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri, yaptıkları konuşmalarda özellikle Türkiye’nin 1950’lerden bu yana ABD Emperyalistlerinin yarısömürgesi konumunda olduğu, 22 yıldır da AKP’giller adlı ABD yapımı, çıkar amaçlı organize bir suç örgütü tarafından yönetildiği dile getirildi. Sendikamız Eğitim-İş’in en yakıcı sorunlarının ve bunlara yönelik çözümlerin ortaya konduğu konuşmalar, kongre delegasyonu tarafından ilgiyle karşılandı.
Ayrıca, kongrenin ikinci gününde, tüm delegelere dağıttığımız el ilanlarıyla kendimizi yazılı olarak da ifade ettik. Dağıttığımız el ilanları, Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri olarak sendikadaki ideolojik duruşumuzu ve pratik önerilerimizi net bir şekilde yansıttı.
Kongre sürecinde üç önemli konuda verdiğimiz önergeler, delegasyon tarafından oybirliğiyle kabul edildi. Bu önergeler sayesinde Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurulunda şu önemli kararlar alındı:

  1. Siyonist İsrail’in Gazze’de bir yıla yakın süredir devam ettirdiği soykırımın kınanması,
  2. Eğitim-İş Sendikamızın, 133 ülkede 105 milyon çalışanın militan sesi olan Dünya Sendikalar Federasyonu’na ve ona bağlı Eğitim Emekçileri Enternasyonali olan FISE’ye resmen üye olması,
  3. AKP’giller’in çıkardığı hayvan katliamı yasasına karşı etkin bir mücadele yürütülmesi.
    Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurulu, bir kez daha göstermiştir ki Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri, sendikamızın ideolojik ve pratik kılavuzudur. Eğitim-İş’in geleceğinde Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri’nin kararlı mücadelesi önemli bir yer tutacaktır.
    Halkçı Kamu Emekçileri olarak kongre sonunda tüm kurullara seçilen yöneticileri tebrik ediyor, kendilerine başarılar diliyoruz. Eğitim-İş Sendikamızın bir parçası olan Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçilerinin mücadelesi kesintisiz bir şekilde sürecektir.
    4 Eylül 2024
    Halkçı Eğitim ve
    Bilim Emekçileri

Devamını Oku

Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurulu’nda Devrimci Sınıf Sendikacılığı İçin ADAYIZ!

Eğitim-İş 7. Olağan Genel Kurulu’nda Devrimci Sınıf Sendikacılığı İçin ADAYIZ!
0

BEĞENDİM

ABONE OL
Devamını Oku

30 Ağustos Zafer Bayramı’mızın 102. yıl dönümü kutlu olsun!

30 Ağustos Zafer Bayramı’mızın 102. yıl dönümü kutlu olsun!
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Birinci Emperyalist Paylaşım Savaşı sonunda, 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’nın özellikle 7. maddesi uyarınca Avrupa’nın “Hasta Adam” diyerek çantada keklik gördüğü, lezzetli bir pastaymışçasına İtilaf Devletleri arasında pay edilen Osmanlı Devleti’nde işgaller, daha imzalanan mütarekenin mürekkebi kurumadan, 3 Kasım 1918’de başladı. Musul, İskenderun, Çanakkale, Batum, Merzifon, Urfa, Kilis, Antep, Cerablus ve sonrasında da Maraş İngilizler tarafından işgal edildi. Boğazlar, demiryolları ve limanlar İngilizlerin kontrolüne geçti. Ordular terhis edildi, donanma teslimi oldu ve hava birlikleri dağıtıldı.

Halkımız zaten 10 yıllardır süren savaşlar sonucu harap ve bitap düşmüştü. Zalim İtilaf Devletleri için her şey tıkırındaydı. Ancak, halkımız yurdun dört bir tarafında işgallere karşı Mustafa Kemal önderliğinde bir ölüm kalım mücadelesi başlattı. Kuvayimilliye güçleri, her türlü olanaksızlığa rağmen gözünü kırpmadan ateşin içine atladı. Bu şunu gösteriyordu: Halkımız yurdunu düşmana teslim etmektense Mustafa Kemal’in “Ya İstiklal Ya Ölüm” şiarının gereğini yerine getirmeyi göze alıyordu. Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarının önderliğindeki halkımızın, tüm dünyanın mazlum uluslarına ışık olacak, ilham verecek bu destansı mücadelesi Emperyalizme karşı girişilmiş topyekün bir mücadeleydi. Ve o mücadele Şahin Bey’leri, Gördesli Makbule’leri, Sütçü İmam’ları, Nezahat Onbaşı’ları, Yörük Ali Efe’leri, Kara Fatma’ları, daha 17 yaşındayken elde silah Kuvayimilliye birliklerine katılan Hikmet Kıvılcımlı’ları, Şerife Bacı’ları ve daha nicelerini hafızalarımıza kazıdı.

Bu destansı mücadelenin son aşamasına gelinmişti; Kuvayimilliye sınırları içinde vatan bölünmez bir bütündü ve düşmandan arındırılmalıydı. 26 Ağustos 1922’de Türk Orduları taarruza geçti. 30 Ağustos 1922’de Başkomutan Mustafa Kemal, cephenin ön saflarında Dumlupınar Meydan Muharebesi’ni yönetti. 5. Yunan Tümeni’ne ağır kayıplar verdirdi. 1 Eylül’de artık “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir. İleri!” demenin zamanı gelmişti. Olağanüstü bir kararlılıkla 9 Eylül’de İzmir’e ulaşan ordumuz 16 Eylül’de Çeşme’nin de ele geçirilmesiyle Yunan maskeli İngiliz Emperyalizmine gereken ders verilmiş oldu. Bu ağır ve beklenmedik yenilgiyle telaşa kapılan İngilizler mütarekede bulunmak istedilerse de Mustafa Kemal, Yunan ordusunun yenildiğini, Anadolu için mütareke etmenin söz konusu olamayacağı cevabını verdi Sonuç olarak halkımıza dayatılan Sevr yırtılıp atılmış oldu.

Atalarımızın zafere ulaştırdığı bu ölüm kalım mücadelesinin üzerinden geçen 102 yılda ABD AB Emperyalist haydutları bir an olsun durmadılar. Hain planlar yapıp uygulamaya koydular her seferinde. Tüm dünyada yaptıkları gibi Orta Doğu’yu kan gölüne çevirdiler. Adı Yeşil Kuşak Projesi oldu, BOP oldu, GOP oldu ama amaçları hep aynıydı: 1.000 devletli bir dünya yaratırken ülkemizi de Yeni Sevr hain planıyla en az üç parçaya bölmek. Bunu yaparken yerli işbirlikçilerini iktidarlara taşıdılar, sözde muhalefetler yarattılar. Son 22 yıldır da yurdumuzda bu kanlı işbirliğini AKP’giller’le yapmaktalar. Bu kapsamda, bugün “sığınmacı” adı altında sayıları 13 ile 15.000.000 arasında olan BOP askeri istilacı yurdumuzu işgal etmiş durumdadır. Bu istilacılar öz yurdumuzda bizlerden üstün tutulmakta, birçoğu ekmek elden su gölden yaşamaktadır.

Halkımızsa çetin bir hayat mücadelesi vermekte, İşsizlik ve pahalılık cehenneminde yanmaktadır.  Tarlalarda, bahçelerde ürünü kalan çiftçilerimiz, köylülerimiz yıllardır zarar etmektedir, isyan halindedir. Koca koca holdinglerin milyar dolarlarca borcu silinirken küçük esnaf, küçük üreticimiz, zanaatkarlarımız ve emekçi halkımız her gün a’dan z’ye her kalemde yenileri eklenen vergilerle ezildikçe ezilmektedir.

AKP’giller binbir dolapla cep doldurma, tarikat cemaatleri doyurma yoluyla ihanetlerinin sürdürürken, Laik Cumhuriyet’in eğitim başta gelmek üzere tüm kurumlarını yerle yeksan etmekte, ülkemizde Ortaçağcı Faşist Din Devletinin taşlarını döşemektedir.

Ancak halkımız, artık dayanılmaz acılar veren bu derin uykudan uyanmaktadır ve sesini çıkarmaya, isyanını dile getirmeye başlamıştır.

Biz Halkçı Kamu Emekçileri;

 Halkımızın bu haklı isyanında, bu haklı mücadelesinde sonuna kadar yanındayız !

 Atalarımızın yaktığı tam bağımsızlık meşalesini tüm kötülüklere tüm zulümlere rağmen onurla ve gururla taşımaktayız ve bu hainleri tarihin çöplüğüne gömünceye dek taşımaya devam edeceğiz!

30 Ağustos Zaferi’miz, yolumuzu aydınlatarak umutsuzluğa, karamsarlığa, yılgınlığa kapılmadan mücadelemize devam etmemiz gerektiğini 102 yıl öncesinden söylemektedir bize!

Selam olsun o zaferi bize armağan edenlere! Mücadeleleri mücadelemizdir!

Eninde sonunda biz kazanacağız ve Emperyalistler, İşbirlikçiler bir kez daha geldikleri gibi gidecekler! Hem de bir daha geri gelmemek üzere!

Yaşasın 30 Ağustos Zaferi’miz!

Mustafa Kemal Ölümsüzdür! (30.08.2024)

Halkçı Kamu Emekçileri

Devamını Oku

Gün geçmiyor ki AKP’gillerin gerici, Ortaçağcı bir saldırısı ile karşılaşmayalım. Gelinen noktada artık Milli Eğitimi Diyanet İşleri Başkanlığı yönlendirmektedir.

Gün geçmiyor ki AKP’gillerin gerici, Ortaçağcı bir saldırısı ile karşılaşmayalım. Gelinen noktada artık Milli Eğitimi Diyanet İşleri Başkanlığı yönlendirmektedir.
1

BEĞENDİM

ABONE OL

Cuma Hutbesi ile seçmeli din dersi çağrısı yaparak okullarımızı Peşaver Medreseleri’ne dönüştürme hedeflerine kararlıca devam ediyorlar. Daha önce uygulamaya koydukları ÇEDES (Çevreme Duyarlıyım,Değerlerime Sahip Çıkıyorum), Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, Öğretmen Meslek Kanunu ile zaten epeyce yol almışlardı.

Bu haftaki hutbede yurttaşlara eğitimde din odaklı ders seçilmesi yönünde çağrı yapılarak, Hutbenin ilgili kısmında, “Adab-ı muaşeret kurallarını hayatımızın her alanına hâkim kılmanın gayretinde olalım. Eğitim-öğretim müfredatında yer alan Adab-ı Muaşeret, Kuran-ı Kerim, Peygamberimizin Hayatı ve Temel Dini Bilgiler derslerini çocuklarımızın seçmeleri için gerekli hassasiyeti gösterelim”

“Gerekli hassasiyeti gösterelim ki ahiretimiz cennet olsun” denildi.

Uyan ey halkım, uyan kan uykulardan!

ABD Emperyalist haydut devletinin projelendirip iktidara getirdiği AKP’giller’e verdiği görevlerden birisi de Ilımlı İslamdı. Yani CIA,Pentegon İslamına destek vermeleri, bu konuda ABD’nin verecekleri görevleri yapmalarıydı. Halkımız işsizlik, pahalılık ve açlıkla kırılırken onların derdi halkı Yezit/Muaviye, CIA/ Pentegon İslamı ile uyutmak! Soygun, vurgun, talan düzenlerini devam ettirmek, ABD’nin kendilerine verdiği görevlerini başarılı bir şekilde yerine getiriyorlar.

Yeter de! Uyan artık! Yüzyılın felaketi AKP’giller’den kurtulmanın zamanı gelmedi mi?

Devamını Oku

Eğitim-İş Kocaeli 2 Nolu Şubenin 28 Şubat’la Ne Alıp Veremediği Var?

Eğitim-İş Kocaeli 2 Nolu Şubenin 28 Şubat’la Ne Alıp Veremediği Var?
0

BEĞENDİM

ABONE OL

AKP’giller’in inşa etmekte oldukları Ortaçağcı Faşist Din Devletinin uygulamaları günbegün daha hissedilir hale geliyor. Bilindiği gibi birkaç gün önce Kocaeli’nin Gebze ilçesinde bulunan Alaattin Kurt Anadolu Lisesinde, mezuniyet törenine katılmak üzere okula gelen öğrenciler, kıyafetlerinin “uygunsuz” olduğu gerekçesiyle Ortaçağcı okul müdürü tarafından törene alınmamış, olayın sosyal medyaya yansımasıyla ve velilerin devreye girmesiyle Ortaçağcı okul müdürü geri adım atmak zorunda kalmıştı.
Bu gibi gerici uygulamaları hayata geçirmeye cüret eden kamu görevlileri, şüphesiz ki bu cesareti, ABD-AB Emperyalist Haydutları tarafından Türkiye’yi Ortaçağ’a götürmekle görevlendirilen AKP’giller iktidarından almaktadır. AKP’giller’in bu ihanetlerine karşı her zaman mücadele ettik, ediyoruz ve mücadelemiz sürecektir. Bu işin bir yönüdür.
İşin bir başka yönü ise şudur:
Halkçı Kamu Emekçileri olarak bizim de üyesi bulunduğumuz, içinde mücadele ettiğimiz Eğitim-İş Sendikamızın Kocaeli 2 Nolu Şubesi, söz konusu lisede yaşanan bu rezalete karşı bir açıklama yapmıştır. Açıklamadan bir cümleyi olduğu gibi aktarıyoruz:
“28 Şubat sürecini anımsatan hatta aratmayan bu tür uygulamalar ülkenin toplumsal barışına hizmet etmeyeceği gibi yıllardır kadının kıyafeti üzerinden yürütülen anlamsız tartışma ve uygulamalara bir yenisini daha eklemiştir.”
Gördüğümüz gibi güya Laikliğin savunulduğu açıklamada, AKP’giller’in Ortaçağcı okul müdürünün yaptıklarıyla 28 Şubat süreci aynılaştırılmakta, özdeşleştirilmektedir. Ayrıca, Siyasal İslam’ın bayrağı olan Türbanın kamuda serbest olup olmaması gibi hayati derecede önemli bir konu da “kadının kıyafeti üzerinden yürütülen anlamsız tartışma” denilerek önemsizleştirilmekte, hatta düpedüz kamuda türban serbestisi savunulmaktadır.
Eğitim-İş Kocaeli 2 Nolu Şube Yönetimine soruyoruz:
Türkiye’nin hızla Ortaçağ karanlığına sürüklenmesine karşı son derece yerinde bir adım olan 28 Şubat’la derdiniz nedir? Açıklamanızda 28 Şubat’a yönelik böylesine pervasızca ifadeler kullanmanız cehaletinizden midir yoksa siz de gerçekten ABD devşirmesi Siyasal İslamcılar gibi azılı 28 Şubat düşmanı mısınız?
Laik ve bilimsel eğitim için çok önemli olan, çocuklarımızın İmam Hatiplere, Kur’an Kurslarına mahkûm edilmesinin önünü kesen ve AKP’giller tarafından “4+4+4” hain uygulaması ile son verilen 8 yıllık zorunlu eğitim dışında kalan maddeler bakımından asla uygulanamayan 28 Şubat Kararlarını hatırlatalım.


1-Demokratik, laik ve sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ni hedef alan rejim aleyhtarı faaliyetler karşısında ödün verilmemelidir. Anayasa’nın 174. maddesinde koruma altına alınan Devrim Kanunları’nın ödün verilmeden uygulanması esastır. Hükümet, icraatında Devrim Yasaları’na uygunluğu sağlamakla görevlidir.
2- Savcılar, Devrim Yasaları’nın ihlalini oluşturan davranışlar karşısında harekete geçmelidirler. Yasaları ihlal eden dergahlar kapatılmalıdır.
3- Sarık ve cüppeli giyim şeklinin özendirildiği görülmektedir. Kılık ve kıyafetleri bu yasaya ters düşen kişilerin onurlandırılmamaları gerekir.
4- Anayasa’nın 163. maddesinin kaldırılmasının yarattığı hukuki boşluklar, irticai akımların ve laikliğe aykırı tutumların güçlenmesine yol açmıştır. Bu boşlukları telafi edecek yasal düzenlemeler getirilmelidir.
5- Eğitim politikalarında yeniden Tevhidi Tedrisat Kanunu ruhuna uygun bir çizgiye gelinmelidir.
6- Temel eğitim 8 yıla çıkarılmalıdır.
7- İmam – hatip okulları toplumdaki bir ihtiyacı karşılamak üzere kurulmuşlardır. Bu ihtiyacın fazlası olan imam hatip okulları, meslek okullarına dönüştürülmelidir. Ayrıca kökten dinci grupların kontrolünde olan Kuran kursları kapatılarak, Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullarda düzenlenmelidir.
8- Devlet dairelerinde ve belediyelerde kökten dinci bir kadrolaşma hareketi sürdürülmektedir. Hükümet, bu kadrolaşmanın önüne geçmelidir.
9- Cami yapımı gibi dini konuları siyasi amaçlar için istismar etmeye dönük olan her türlü davranışlara son verilmelidir.
10- Pompalı tüfekler kontrol altına alınmalı ve gerekirse pompalı tüfek satışları yasaklanmalıdır.
11- İran’ın Türkiye’deki rejimi istikrarsızlığa itmeyi amaçlayan çabaları yakın takibe alınmalıdır. İran’ın Türkiye’nin içişlerine karışmasını önleyici politikalar uygulanmalıdır.
12- Yargı mekanizmasının daha etkin çalışmasını sağlayacak ve yargı bağımsızlığını güvence altına alacak, hükümetin tasarruflarından koruyacak düzenlemeler bir an önce getirilmelidir.
13- Son dönemde Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarını hedef alan tahriklerde büyük artış gözlenmektedir. Bu sataşmalar TSK içinde rahatsızlığa yol açmaktadır.
14- İrticai faaliyetlere karıştıkları için TSK’daki görevlerine son verilen subay ve astsubayların belediyelerde istihdam edilmelerinin önüne geçilmelidir.
15- Partilerin belediye başkanları ve il, ilçe yöneticilerinin konuşma ve davranışları da Siyasi Partiler Yasası’nın sorumluluk alanına sokulmalıdır.
16- Tarikatların denetimindeki finans kuruluşları ve vakıflar aracılığıyla ekonomik güç haline gelmeleri dikkatle izlenmelidir.
17- Laiklik aleyhtarı yayın çizgisi olan TV kanalları ve özellikle radyo kanallarının verdikleri mesajlar dikkatle izlenmeli ve bu yayınların Anayasa’ya uygunluğu sağlanmalıdır.
18- Milli Görüş Vakfı’nın bazı belediyelere yaptığı usulsüz para transferleri durdurulmalıdır.


Ve bir kez daha soralım:
Yukarıdaki kararlardan hangisine, neden karşısınız?
28 Şubat Kararları gerçekten hayata geçirilmiş olsaydı, bugün bir Ortaçağcı okul müdürü çıkıp öğrencileri kıyafetlerinin “açık” olması gerekçesiyle okula almamaya cesaret edebilir miydi?
Bu kararlar gerçekten uygulansaydı okullarımız bugün olduğu gibi Peşaver Medreselerine dönüştürülebilir miydi?
Bu kararlar hayata geçirilebilseydi bugünkü ucube “4+4+4” kesintili eğitim sistemi uygulanabilir miydi?
Lafı daha fazla uzatmayalım. Bu ipe sapa gelmez açıklamanın altına imza atan Eğitim-İş Kocaeli 2 Nolu Şubeye dostça uyarımız ve önerimizdir:
Otuz iki kısım tekmili birden ABD uşaklarının gazına gelip 28 Şubat düşmanlığı yaparak Laiklik savunulmaz. 28 Şubat demek, Mustafa Kemal önderliğinde zafere ulaştırdığımız Antiemperyalist Birinci Ulusal Kurtuluş Savaşı’mız üzerine inşa edilmiş olan Laik Cumhuriyet’i, Laikliği savunmak demektir. 28 Şubat demek ülkemizin hızla Ortaçağ karanlığına doğru götürülmesine karşı çıkmak, bu hayâsızca gidişe dur demek için mücadele etmektir. Tüm bu nedenlerden dolayı 28 Şubat’a karşı olmak, kelimenin tam anlamıyla sınıf körlüğünden başka bir şey değildir.
Eğitim-İş Sendikamızın Kocaeli 2 Nolu Şubesinin Yöneticilerini bu yanlıştan dönmeye davet ediyoruz.
14 Haziran 2024
Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri

Devamını Oku