07 Ağustos 2024 Çarşamba
20’ncisi düzenlenen ve açılışı Kaçak Saray’da yapılan sözde Milli Eğitim Şurası’nda, AKP’nin Reisi Tayyip Erdoğan, sınıf karakteri gereği hep yaptığı gibi art arda yalanları sıraladığı bir açış konuşması yaptı. Örneğin 19 yıldır tüm eğitim kurumlarımızı Peşaver Medreseleri’ne çevirdikleri, çocuklarımızı Ortaçağcı Gericiliğin, Muaviye-Yezid İslamı’nın pençesine teslim ettikleri; okulöncesinden üniversitelere kadar Laik Cumhuriyet’in kazanımı olan Laik, Bilimsel, Demokratik Eğitimin izini tozunu bırakmadıkları; çocuklarımızı- gençlerimizi düşünemez-sorgulayamaz hale getirdikleri gün gibi ortadayken, “Biz başkaları gibi eğitime ideolojik gözlüklerle bakmıyoruz. Biz başkaları gibi rövanşizm peşinde de değiliz. Biz sadece sorunları çözmenin, yanlışları düzeltmenin peşindeyiz. Biz tüm evlatlarımızı geleceğe daha nitelikli, daha kalifiye, daha donanımlı bir şekilde hazırlamanın çabasındayız.”, dedi. (https://bit.ly/3EkpVup)
Ancak yalanlar bununla sınırlı değildi. Devam edelim
Yalanlar:
“Üretimden ticarete, turizmden kamu düzenine kadar kendi politikalarımız çerçevesinde süreci başarıyla yönettik. Bu süreci devam ettirmek istiyoruz. Bunun yolunun da eğitimden geçtiğini biliyoruz.” Yalan!
“2007 yılında 18-22 yaş erkeklerin net yüksek öğretim okullaşma oranı yüzde 22,4, 18-22 yaş kızların oranı yüzde 19,7’di. Bugün erkekler için 40,5 kızlar için yüzde 46,5 düzeyine yükselmiştir.” Yalan!
“Bundan 19 yıl önce ülkeyi yönetme sorumluluğu üstlendiğimizde en çok ehemmiyet vereceğimiz dört alandan birinin eğitim olacağını söylemiştik. Bunu da gerçeği dönüştürmenin gururunu yaşadık. En yüksek payı daima eğitime ayırdık.” Yalan!
“Hayatın her alanında olduğu gibi eğitim öğretimde de başarının anahtarı düşünmek, analiz etmek, sorgulamaktır.” Yalan!
Ama gerçekler farklıydı ve gözler önündeydi verilerle birlikte. Hem de basında daha önce yer alan ve Tayyip Erdoğan’ın yaptığı konuşmasında sözünü ettiği “Öğretmenlik Meslek Kanunu” önerisini (https://tedmem.org/download/ogretmenlik-meslek-kanunu-oneri-metni) iktidara sunan TEDMEM’in, OECD tarafından hazırlanan ve “Education at a glance 2021: OECD indicators” başlığıyla erişime açılan (https://www.oecd-ilibrary.org/education/education-at-a-glance-2021_b35a14e5-en) raporu kullanarak hazırladığı “Bir Bakışta Eğitim 2021: Türkiye Üzerine Değerlendirme ve Öneriler” başlıklı raporunda yer almaktaydı bu veriler. (https://tedmem.org/mem-notlari/degerlendirme/bir-bakista-egitim-2021).
Gerçekler:
“Okul öncesi eğitim dönemi olan 3-5 yaş aralığında, OECD ortalamasının (%83) çok altında kalarak, okul öncesinde en düşük okullaşma oranına (%39) sahip OECD ülkesi olmuştur.”
“Yine, 15-19 yaş aralığındaki %69 okullaşma oranı ile Türkiye; OECD ortalamasının (%84) çok altında kalarak, en düşük okullaşma oranına sahip OECD ülkeleri arasında yer almıştır.”
“ Türkiye, 18-24 yaş aralığında eğitimden ayrılan genç nüfusun (%62) en yüksek olduğu ülkelerden biriyken, yine bu nüfusun istihdama geçiş oranının en düşük olduğu (%29) ülkelerden biri olmuştur.”
“Türkiye’de 25-34 yaş aralığındaki genç yetişkinlerin %41’i ortaöğretim mezunu bile değildir. OECD ortalaması ise %15 tir. Bu anlamda Türkiye, Kosta Rika ve Meksika ile birlikte OECD ülkeleri içinde ortaöğretim mezunu dahi olmayan genç yetişkin oranının en yüksek olduğu ülkeler arasında yer almaktadır.”
“Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin oranı %32’dir. Türkiye, bu oranın en yüksek olduğu ülkeler arasında Kolombiya’dan sonra ikinci sırada yer almaktadır.”
“Türkiye, yükseköğretim mezunu nüfusun istihdam oranının en düşük olduğu iki OECD ülkesinden biridir.”
“Türkiye’de yapılan harcamalar tüm eğitim kademeleri için OECD ortalamasının oldukça gerisinde kalmaktadır.”
“Türkiye, öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcamasında ilkokuldan yükseköğretime kadar olan kademeler için OECD ülkeleri arasında Meksika’dan sonra en az harcama yapan ikinci ülkedir.”
“Türkiye’de tüm kademeler için öğrenci başına yapılan harcamalar OECD ortalamasının oldukça gerisinde kalmaktadır. Özellikle ilkokul ve ortaokul kademesinde öğrenci başına yapılan harcamalar OECD ortalamasının neredeyse üçte biri düzeyindedir.”
“OECD ortalamasında ilkokuldan yükseköğretime kadar olan kademelerde öğrenci başına yapılan eğitim kurumları harcaması 11.680 dolar iken Türkiye’de yapılan harcama 5.723 dolardır.”
“Özellikle ilköğretim, ortaöğretim ve ortaöğretim sonrası-yükseköğretim öncesi kademelerde Türkiye’nin özel harcamaları payının (%27,1) OECD ortalamasının (%9,9) neredeyse üç katı olması dikkat çekicidir.”
“Türkiye’de ilköğretim ve ortaöğretim kademeleri için yapılan harcamaların %14,1’ini hane halkı harcamaları oluşturmaktadır ve bu oran, OECD ortalamasının neredeyse iki katıdır.” Son iki alıntıdaki veriler de, Türkiye’de eğitimde özelleştirme uygulamalarının sonuçlarını rakamsal olarak koymaktadır.
Yalanlar:
“Dinamik bir süreç yönetimiyle ülkemizde ekonomik hayatın durmasına müsaade etmedik.”
“İlkokuldan üniversiteye kadar eğitim öğretimin her kademesinde attığımız bir önemli adım da kız çocuklarının önündeki engellerin kaldırılmasıdır.” “Kızlar daha fazla eğitimden faydalanmaya başlamıştır.”
“Bugün her alanda kadınlar daha çok temsil edilmektedir.”
Gerçekler:
“18-24 yaş aralığında eğitimden ayrılmış olan nüfusun (%62) en yüksek olduğu ülkelerden biri olan Türkiye, bu nüfusun istihdama geçiş oranının ise en düşük olduğu (%29) ülkelerden biridir.”
“ Türkiye’de 18-24 yaş aralığındaki genç nüfusun yaklaşık üçte biri (%32) ne eğitimde ne de istihdamdadır. Ne eğitimde ne istihdamda olan gençlerin üçte ikisini (%21) ise çalışmayan ve iş aramayanlar oluşturmaktadır. Bu oran Türkiye’de özellikle kadınlar için yüksektir. Türkiye’de ne eğitimde ne istihdamda olan kadınların oranı, erkeklerin neredeyse iki katıdır.”
“OECD ortalamasına göre 25-64 yaş aralığındaki kadın ve erkeklerin istihdam oranları arasındaki fark, ortaöğretim mezunu dahi olmayanlar için % 21 dir. (kadınlar için %47, erkekler için %68). Türkiye ise %53 puanlık fark ile (kadınlar için %26, erkekler için %79) OECD ülkeleri arasında bu farkın en yüksek olduğu ülkedir. “
“25- 34 yaş aralığındaki yükseköğretim mezunları içinde istihdamda olmayan kadınların oranı ile erkeklerin oranı arasındaki fark, Türkiye için yüzde 20 puanın üzerindeyken OECD ortalamasında % 7 puan düzeyindedir.”
Yani, “Kadın ve erkeklerin istihdam oranları arasındaki farkın kadınların aleyhine en yüksek olduğu ülkelerden biri Türkiye’dir.”
“Türkiye’de yükseköğretim mezunu olan 25-64 yaş aralığındaki kadınlar, tam zamanlı çalışan erkek yaşıtlarının elde ettiği gelirin sadece %80’ini kazanmaktadır.”
Yalanlar:
“Öğretmenlerimizin özlük haklarını artırmayı, çalışma şartlarını iyileştirmeyi ihmal etmiyoruz.”
Gerçekler; saymakla bitmez, bunları da biz özet geçelim:
Uygulanan bilimdışı, ahlâkdışı, insanlık dışı politikalarla öğretmenlik mesleğinin itibarsızlaştırılması;
Kadrolu olarak çalışan öğretmenlerimizin bile her kademede (Okulöncesi, İlkokul, Ortaokul, Lise) OECD ülkeleri ortalamasının çok altında ücretlerle çalıştırılan öğretmenler olması;
Öğretmenlerimizin ucuz işgücü olarak, güvencesiz ve esnek çalıştırılabilmesi için, örgütsüz bırakılarak hak arama yollarının ellerinden alınabilmesi için “sözleşmeli”, “ücretli” vb. statülere mahkûm edilmeleri;
Binbir emek ve zahmetle, ekonomik güçlükler içinde okuyup öğretmen olan yüz binlerce halk çocuğumuzun atamalarının yapılmaması, İşsizlik ve Pahalılık Cehenneminde ölümlerden ölüm beğendirilmesi;
FETÖ’cülerin kopyalarla, şifrelerle kazandırıldığı KPSS’lerde, halk çocuklarımızın umutlarının, geleceklerinin çalınması, 83 puanla ataması yapılmayan Fedai Öğretmen’in elektrik direklerinin tepelerinde katledilmesi; Yandaş-Sen Eğitim Bir-Sen ile el ele kol kola, öğretmenlik mülakatlarında olmadık hile hurdaların yapılması, yasaların arkasından dolanarak, MEB’de her düzeyde liyakatsiz atamaların yapılması;
Atamalar nedeniyle ailelerin parçalanmasına yol açılması, farklı şehirlerde görev yapmak zorunda kalan binlerce karı-kocanın, anne-baba yüzü görmeyen çocukların çığlıklarının umurlarında bile olmaması;
Salgın öncesinde de kalabalık sınıflarla, yetersiz fiziki altyapıyla, okullardaki sağlığa-hijyene aykırı ortamlarla mücadele eden öğretmenlerimizin, salgın süreciyle birlikte gittikçe ağırlaşan çalışma koşulları, alınmayan sağlık önlemleri nedeniyle pek çok öğretmenimizin hastalığa yakalanması, yaşamını yitirmesi…
Tüm bunlar yetmezmiş gibi, şimdi de hazırlıklarını tamamlayarak meclise sunacaklarını söyledikleri “Öğretmenlik Meslek Kanunu” ile öğretmenlerimize “Yeni mali, sosyal ve özlük hakları” sağlayacakları yalanını savuruyorlar bu vicdansızlar!
Öğretmenlerimizin ağzına bir parmak “uzman”, “başöğretmen” balı çalarak kendi sömürü düzenlerinin ve Ortaçağcı Faşist Din Devletine gidişin çarklarını daha kolay döndürecek planlar yapıyorlar. AKP’giller’in öğretmenleri böl-parçala-yönet politikalarını ifade eden “kariyer basamakları” için dile getirdiği rakamlar, paramızın dolar karşısında pul olduğu bir dönemde öylesine komik rakamlar ki… Şu anda ülkemizde işçinin-emekçinin insanca bir yaşam sürebilmesi için asgari ücret 10.393 TL olmalıyken, tüm öğretmen maaşlarına 1000-2000 TL eklense kaç yazar?
Sonuç olarak, biz Devrimci Eğitim-Bilim Emekçileri çok iyi bilmekteyiz ki, Parababaları düzeninde bu tür ayrımlar hep emekçilerin zararına olmuştur! Egemenlerin, aynı işi yapan çalışanları bu tür sıfatlarla bölmesi, sınıflı toplum düzeninde emekçiler arasındaki ayrışmayı ve bölünmeyi körüklemiştir.
Değerli öğretmenlerimiz;
İşçilerin-emekçilerin mücadele tarihinde çok temel bir ilke vardır: Hak verilmez alınır! Biz öğretmenler, eğitim-bilim emekçileri için de en onurlu yol;
Bu haksız sömürü ve vurgun düzenine karşı haklarımız, meslek onurumuz, çocuklarımızın ve ülkemizin geleceği için, Devrimci Sınıf Sendikacılığı ilkelerini mihver ederek öreceğimiz örgütlü mücadelemizi yükseltmektir. Bu mücadeleyi İşçi Sınıfının iktidar mücadelesi ile birleştirmektir.
03.12.2021
Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri