Akp’nin 17 yıldır yürüttüğü politikalar sonucunda ülkemizde “kadın kimliğinde” yaşamak gittikçe zorlaşıyor. Evde, sokakta, işyerinde öfkenin kusulduğu ve nefret edilen varlığa dönüştürdükleri kadınların katledilmesi de bir o kadar normalleştirildi Kirli seçim ve ittifak süreçlerinin yanı sıra derin ekonomik kriz yaşadığımız, halkımızın işşizsizlik ve pahalılık cehenneminde yanıp kavrulduğu, köşe başlarına kurulan seyyar tanzim satışların halkımıza lütuf gibi yutturulmaya çalışıldığı şu günlerde, kadınlar köşe başlarında öldürülmeye devam ediyor. Bu ahlaksız, çürümüş, kör olası düzenin kurbanları yine kadınlarımız oluyor.
Erkek şiddetine son kurban Mersin’de bir eğitim emekçisi oldu. Boşandığı eşi tarafından sokak ortasında 5 el ateş edilerek tabancayla öldürülen Kübra Aşkın bir lisede müdür yardımcısı olarak görev yapıyordu. 2 yıl önce ayrıldığı eşi tarafından gece yarısı yolu kesilerek katledilen genç öğretmen, sokak ortasında canına kıyılan genç kadınların sonuncusu. Kübra’yı “katli vacip” kılan aslında içinde yaşadığımız sınıflı toplum düzenidir; Ortaçağcı emellerini her zaman olduğu gibi din iman,bin mintan, söylemleri ve kadın=namus ezeli denklemi ile gerçekleştirmeyi hedefleyen tarihin en gerici ve asalak sermaye sınıfının günümüzde iktidardaki temsilcisi, kadınların infaz edilmesine seyirci kalıp bu tür cinayetlere hukuksal ve siyasal zemin hazırlayan AKP’dir.
Aile kurumunu yüceltmek adına söylenmedik cilalı söz bırakmayan bugünkü kadın düşmanı iktidar, kadınlara biçtiği rolle de işlenen tüm cinayetlerden birinci dereceden sorumludur. Dört duvar arasına sıkıştırılmış kadınlar için şiddetle terbiye bir devlet politikasına evrilmiş durumda. Bu duruma karşı gelen bir kadın için ölümden öteye yol yok ne yazık ki. Ne yasalar ne de toplumsal atmosfer bugün kadınlara yaşam hakkı tanımıyor. Her türden tacize ve sömürüye uğrayan “Kadın Yaşatılmıyor.” Gerici iktidarın dilinden eksik etmediği nefret söyleminde ilk sırada yer alan kadınlar bir yandan cinayetlere kurban giderken, öte yandan katilleri için uydurulan hafifletici ve affedici sebeplerle toplumda ataerkil duygular kışkırtılıyor.
Neden mini etek giydi mevzusundan, sokakta yüksek sesle kahkaha atmasına kadar öldürülmesine mazeret uydurulan suya tirit nedenlerle kadınlar katlediliyor. Hele hele kocasından ayrılma cesaretini göstermişse ve kadın kimliğinde yaşamak adına hayatını yeni baştan düzenlemek için ufak adımlar atan bir kadın için asıl cehennem o zaman başlıyor.”İktidarsız İktidarın” şemsiyesinde eril güçlerini tatmin eden erkeklik kibirleri, bu özgürlüğünü avucuna almış kadınlara karşı nefretlerini kusuyor ve birer birer yok ediyor.
Yeni Türkiye arenasının ahlaksızlık içine batmış muhafazakar görüntülü iktidarında yaşanıyor tüm bunlar. Kadın haklarına darbe niteliği taşıyan sayısız söylem ve uygulamalarıyla rüştünü ispat etmiş AKP’giller Çetesi suç işlemeye devam ediyor. Son olarak erken evlilik yapmış olmaktan hüküm giyenlere af getirme arayışlarına Muaviye-Yezid İslamı’ndan dinsel gerekçeler uyduruyorlar. Hem hukuki hem de insan haklarına aykırı bu öngördükleri düzenlemeye her nedense kendi çocukları uymuyor bir türlü. Din pazarlayanların çocukları erken evlendirilmek zorunda bırakılmıyor mesela. Kız çocuklarının bedenlerine ve ruhlarına tecavüzü meşru kılan bu düzenleme baştan aşağı bugün işlenen her kadın cinayetinin altında yatan sebeplere de politik zemin hazırlama anlamı taşıyor. Çocuk istismarcılarına yönelik af getirebilmenin yollarını arayan AKP, ilk olarak 2016 yılında gece yarısı meclise getirdiği bu yasa tasarısını kamuoyunun yüksek dozdaki tepkisi nedeniyle geri çekmek durumunda kalmıştı. İşte şimdi yine bir seçim arifesindeyiz. Konu temcit pilavı gibi Ocak ayında dillendirilmeye başlandıysa, kadın ve kız çocuğu düşmanı AKP’nin bu çocuk istismarcılarından medet ummasındandır. Sonra gelsin tecavüzler, cinayetler. Nasıl olsa haksız tahrik indirimi, erkeklik gururunu( !) koruyan iyi hal indirimleri gibi bir sürü hukuki cinayetle, hiçbir kadın katili hak ettiği cezayı almıyor. Kadın karşıtlığı üzerine siyasi yapılarını inşa eden AKP döneminde kadın cinayetleri ve çocuklara yönelik istismar hiç olmadığı kadar artış gösteriyor. Son bir yılda en az 255 kadın öldürülürken, 347 kız çocuğu da cinsel istismara uğradı.
Bir bütünün birbirinden koparılamaz parçaları olan Kadın Hakları ve Çocuk Hakları için mücadele etmek, kadınların da çocukların da özgürce ve güvence içinde yaşayabileceği, her türlü sömürünün ortadan kaldırıldığı bir yaşam, bir düzen kurmak gerekiyor. Bu haklı mücadeleyi laiklikten asla ödün vermeyen gerçek devrimciler mutlaka kazanacak.
O gün geldiğinde;
Kübra’ların, Özgecan’ların, Ayşe’lerin katilleri mutlaka hesap verecek! Bizde zaman aşımı yoktur. (16.02.2019)
Halkçı Kamu Emekçileri