Malum 2018 yılını tüketmek üzereyiz. Gelenek olduğu üzere, her yılı sonlandırırken bir yılın muhasebesi, hesaplaşması yapılır; bir umutla yeni gelecek yıldan beklentiler, dilekler, özlemler sıralanır. Senin de yeni yıldan beklentilerin, gerçekleşmesini istediğin dileklerin var değil mi güzel kardeşim? Hem de “geçen yıl olmadı ama bu yıl olsun” diye nicedir hiç vazgeçmeden dilediğin!
Şöyle art arda bazılarını sıralayıversek;
Her şeyin başı sağlık deyip, sağlık diliyorsun. Hastane kapılarındaki uzun sıralar olmasın, tedavi edilebilir hastalıklardan sevdiklerimizin yaşamları son bulmasın, diyorsun. Marangoz atölyesinde asgari ücretle çalışan, yetmediği için geceleri ek iş de yapan bir babanın diabet hastası olan gencecik kızı Dilara, kontrollerini yaptıramadığı için komaya girip göz göre ölmesin, istiyorsun.
Herkese iş, herkese aş istiyorsun. Emekçi, dar gelirli ailelerin binbir güçlükle okuttukları çocukları iş bulabilsin, diyorsun. Eğitim fakültesinden mezun olduktan sonra inşaatlarda çalışan, ataması yapılmadığı için canına kıyan, cansız bedeni bulunduğunda cebinden sadece on lira çıkan Ersin Öğretmen; ardından geriye ölümünü haber veren gazetelerdeki tertemiz, umut dolu bakışlarını yansıtan fotoğraflarını bırakan Merve öğretmen için kahrediyorsun, yetti diyorsun. Başka Ersin, Merve öğretmenler canına kıymasın, istiyorsun.
Her gün bir bebeğin, bir çocuğun tecavüz edilerek katledildiğini duymaya dayanamıyorsun; yeter, durdurun bu canavarlığı, diyorsun. Artık Sedanur’ların, Eylül’lerin körpe bedenlerine insanlığı çürümüş yaratıkların iğrenç elleri değemesin, istiyorsun. Canımızdan öte can olan binbir gülücüklü yavrularımıza Şair Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizelerindeki mutluluğu diliyorsun:
Bu bahar havası, bu bahçe;
Havuzda su şırıl şırıldır.
Uçurtmam bulutlardan yüce,
Zıpzıplarım pırıl pırıldır.
Ne güzel dönüyor çemberim;
Hiç bitmese horoz şekerim!
Eğitim laik ve bilimsel olmalı, diyorsun. Okullarımızda çocuklarımızı, gençlerimizi Muaviye-Yezid, CIA-Pentagon dini esir almasın; yarınları hurafelerle kararmasın, eğitimdeki Ortaçağcı gidiş son bulsun; çocuklarımızın zihinleri bilimin ışığıyla aydınlansın, istiyorsun.
Bu yıl da kaç kadınımız cinayete kurban gitti, diyorsun. Yaşamını mutfak ile yatak odası arasında geçirmek kadının kaderi değildir, diyorsun. Kadınlarımız çalışsın, üretsin, hayatın her alanını erkekle paylaşsın, istiyorsun.
Emekçi halkımız bir patronun iki dudağı arasında, asgari ücretin açlık sınırında yaşamayı hak etmiyor, diyorsun. Çocuğuna okul pantolonu alamamayı onuruna yediremeyen işçi baba İsmail Devrim’in kendini astığı; Demir Çelik fabrikasında çalışan 2 çocuk babası Adem’in bedenini 1600 derece sıcaklıktaki kazana atarak erittiği bu düzen yok olsun, istiyorsun.
Güzel vatanımızın suyu, yeşilliği, toprağı, kısacası doğası rant uğruna katlediliyor; Cumhuriyet’imizin yadigârı kamu malları yeyim ediliyor; tarım-hayvancılık bitiriliyor; tüm zenginliklerimiz yerli-yabancı Parababalarına peşkeş çekiliyor, diyorsun. Ve canıgönülden bu hayâsızca talan dursun, istiyorsun.
Biliyorum canım kardeşim; “Sözün özü insana dost, hayvana dost, doğaya dost; insanların kardeşçe yaşadığı bir düzen istiyorum, çok şey mi istiyorum?”, diyorsun.
Hayır, inan ki çok şey istemiyorsun; hepi topu tek şey istiyorsun: İnsana yaraşan, insanca bir yaşam!
Ama biliyorsun, olmasını dilemekle olmuyor bunlar hiçbir zaman. E öyleyse ne duruyorsun kardeşim?
Gel yanımıza, gir kolumuza, birlikte atsın yüreklerimiz tüm sıcaklığıyla, birlikte yürüyelim halkın iktidarına!
Gör bak dileklerimiz nasıl da gerçek oluyor o zaman!(31.12.2018)
Prof. Dr. Özler ÇAKIR