Genel olarak dünyamız ve özel olarak ise ülkemizde zor günlerden geçiyoruz. Bir yandan Kovit-19 salgını ve yarattığı tahribatlar, diğer yandan AKP’giller’in yarattığı ekonomik açmazda günbegün hayat daha zor hale geliyor. İşçi Sınıfımız, halkımız işşizlik-pahalılık cehenneminde kavruluyor. Uzaktan eğitimde yaşanan kahredici sorunlar, eğitimde oluşan fırsat eşitsizliğinin de giderek derinleşmesine yol açmaktadır.
Emekçilerin hakkını araması gereken sendikalar, maalesef ki olan bitenlere karşı bir eylemliliğe geç(e)miyorlar. Ya baştan beri sarılar veyahut sarılaşıyorlar.
19 yıldır uygulanan politikalarla okul öncesinden üniversitelere kadar eğitim Ortaçağcılaştırıldı, Cumhuriyetin en önemli kazanımlarından olan Laik ve bilimsel eğitimin izi tozu bırakılmadı. Bilim yuvaları olması gereken, özerk ve demokratik kurumlar olması gereken üniversitelerimiz, tek adam tarafından yönetilen aile şirketleri haline getirildi. Gün geçmiyor ki Laiklik karşıtı bir söylem ve uygulama ile karşılaşmayalım. Kısacası üniversitelerimiz de Ortaçağcı tarikat-cemaat örgütlenmelerinin cirit attığı, Peşaver Medreseleri’nden farksız kurumlardır artık. İşte böylesi bir süreçte, Eğitim-İş 4 No’lu (Yükseköğretim) şubemiz 30 Ekim 2020 tarihinde 117 insanımızın hayatını kaybettiği ve binden fazla insanımızın yaralandığı İzmir depreminin ertesi günü, 31 Ekim 2020 tarihinde alelacele, yangından mal kaçırırcasına olağan genel kurulunu gerçekleştirmiş, bunu gerçekleştirebilmek için de usulsüz uygulamalar yapılmış, doğal olarak oldukça düşük, moralsiz ve tedirgin bir katılımla yönetim kurulu oluşturulmuştur. Sonrasında ise dillere pelesenk halinde yapışan “şeffaf-hesap verebilir bir sendika” söylemi, laftan öteye gitmeyen, karşılıklı çirkin ithamlarla sendikacılıktan, hak arama mücadelesinden uzak bir anlayışla, denetleme-disiplin kurulları çalıştırılmadan, yönetim kurulunu yeniden oluşturmak için Olağanüstü Genel Kurul çalışmaları başlamış ve imza toplanmaya başlanmıştır. Bunun üzerine var olan yöneticiler istifa etmiş ve doğrudan genel merkezden yönetici ataması yapılmıştır ve 30 Mart 2021 Salı günü Olağanüstü Genel Kurul yapılmasına karar verilmiştir.
Var olan yöneticiler ve yönetici adayları sürecin getirdiği olumsuz durumlara/sorunlara karşı çözüm üretmek ve mücadele etmek yerine, olağanüstü genel kurula kilitlenmişlerdir. Pandemi sürecinde getirilen esnek çalışma süresinin üniversitenin tüm iş görenlerine uygulanması gerekirken, idari personelin bunun dışında bırakılmasına karşı sendika yönetimi herhangi bir adım atmamıştır. Yine üniversitelerdeki liyakatsiz rektör atamalarına karşı sendikamızın tek yükseköğretim şubesi olarak bırakın mücadeleye önderlik etmeyi, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin gösterdiği cesareti gösterememiş, Genel Merkez’in genel/geçer yayımladığı yazıyı sendika sayfasından paylaşarak konuyu geçiştirmiştir. Örnekleri çoğaltabiliriz.
Pandeminin tırmanışının devam ettiği bu günlerde hafta içi mesai gününe denk getirilen bir Olağanüstü Genel Kurul’la karşı karşıyayız. Yangından mal kaçırma anlayışı maalesef devam ediyor. Görünen o ki yaşanacak olan genel kurul yine coşkusuz, yine katılımın düşük olacağı ve yine tedirgin bir şekilde gerçekleşecek. Yaşananlardan ders almak hak getire. Bu şartlar altında yapılacak seçimle amaçlanan “ben yaptım oldu”yla tepeden bir yönetim oluşturmaktır. Böyle bir anlayışla, sorunlarla mücadele edebilen, gerçekten hak alıcı, kazanımlarla taçlanan bir sendikal mücadele yürütülemez.
Bugün Kamu Emekçileri cephesinde de yaşanan “sendikalar faciası”nın biricik ilacı “Devrimci Sınıf Sendikacılığı”dır. Devrimci sendikacılığın amacı, İşçi Sınıfının kapitalist sömürüden temelli olarak kurtulmasıdır. Devrimci sınıf sendikacılığının temel ilkeleri ve mücadele anlayışı hayata geçirilmediği sürece, şubemizin yönetimine tepeden inme gelenlerin kişisel çıkar hesaplarıyla daha çok olağanüstü genel kurulları göreceğiz.(29.03.2021)
Yaşasın Laik, Demokratik, Bilimsel, Parasız Eğitim Mücadelemiz!
Yaşasın Devrimci Sendikal Mücadelemiz!
Halkçı Eğitim ve Bilim Emekçileri